11 Nisan 2009 Cumartesi

Filler ve Çimen

İngiltere liglerinde geçtiğimiz hafta oynanan maçların izlenme oranlarına göz atıyorum. Premier ligde Manchester City’nin, Portsmouth’u altı golle geçtiği maçta, taraftar sayısı 40,238. Kuzey Londra’nın White Hart Lane stadında, Tottenham’ın Wigan Athletic’i ağırladığı maçta tribünlerde 35,808, ülkenin kuzeyinde, Sunderland’ın Middlesbrough’yu iki golle geçtiği maçta 38,388.taraftar.
Alt liglerde de durum pek farklı değil;
Premier’in bir alt ligi Championship’de, Norwich’in Carrow Road stadında, ev sahibi takımın Sheffield United ile oynadığı maçı izleyenlerin sayısı 24,175. Geçen sezon Premier ligden düşen Derby County ile Cardiff City mücadelesinde 28,007.
Bir alt ligde, League One’da (üçüncü lig), Millwall - Cheltenham maçında 8009 taraftar.
Yukarda saydığım takımların ortak özellikleri, Türk’ün tanımıyla, ‘Küçük takım’ olmaları. Hiç şampiyon olamamış, Şampiyonlar ligine katılamamış, formasına üç beş yıldız takamamış, vs vs.

Oysa ikinci ligde oynayan Leeds United’in kombine biletli taraftar sayısı, Beşiktaş ve Galatasaray’ın toplamından daha fazla. Üstelik mazisi de üçünden de eski. İşler kötüye gidince, İstanbulluların tribünlerin nasıl boşaldığını daha önceleri izledik, peki ya Leeds’in durumunda olsalar, tribün manzaraları nasıl olurdu acaba?

Ikinci ligde mücadele eden Derby County’nin kombine biletli taraftar sayısı 23,500. Ipswich Town’nun 15,000, Wolverhampton Wanderers’ın 17,000.

Oysa bizde taraftarlık, televizyon ekranları karşısında. O yüzden, birinin 25 milyon, diğerinin bilmem kaç milyon taraftarı, garip durum dışardan bakınca...
***
‘Üç Büyükler’ yalanı,ı Türk futbolunun kronik hastalığı. Türk’ün Türk’e propagandası. Peki onlar ‘büyük’ ise diğerleri ne oluyor merak ederim. Sonu ta en başından belli kötü bir filmin ucuz figüranları mı yoksa?
Leblebi, çekirdeki mi, zengin sofrasının çerezleri mi yoksa ? Olsalar da olur, olmasalarda mı yoksa ?
Üç Büyükler!. Bu nasıl büyüklükse. Çok eskiden beri Avrupa sahalarında yaşanan hüsranları düşününce. Oysa büyük dediğin, büyük olmalı büyükler arenasında. Arsenal’ın, Emirates stadında maç başına geliri 3 milyon Sterlin civarında, kombine biletli taraftar sayısı 40,000, kombine için bekleme sırası ortalama sekiz sene. Manchester United’ın 56,000. Barcelona’nın kombine biletli taraftar sayısı 90,000.
Ve gerçek büyüklerin başarıları ortada.
Ya bizim büyükler! Mesela Beşiktaş, büyüklüğü, dünya futbolunun neresindedir ki? Hatırlayın, geçtiğimiz sezon Şampiyonlar Liginde. Liverpool’un Anfield stadında. Kop tribününden yükselen (Can We Play You Every Week!) ‘Her Hafta Sizinle Oynayabilir miyiz” tezahüratı hala kulaklarımda. Avrupa arenalarında en ufak başarısı olmayan bir takımın, büyüklüğüne bizden başka kimsenin inanmadığı gerçeği bir kez daha.

Üç Büyükler! Şampiyonlar Ligi tarihinde, gurup maçlarında sıfır puan çekerek ilginç bir rekora imza atan Fenerbahçe. Her sezon har vurup harman savurduğu onca paraya rağmen, tarihinde yalnız bir kez, o da geçen sezon Şampiyonlar Ligi gurubundan çıkmayı başarabilmiş. Bütçe olarak ülke takımlarının hayli üstünde, ama ya sportif başarı. Ne UEFA’da ne Şampiyonlar liginde.

Ve gelelim geçen sezonun şampiyonuna. 165 milyon Dolar borcu ile ülkenin en üst liginde mücadele etmesine izin verilen, kendi liginde Şampiyon olduğu halde ön eleme oynamış, üstelik pek vasat bir takıma elenmiş Galatasaray. Bir kez UEFA Kupasını kazanmış, ama sonrasında Avrupa arenalarında hüsranlarda. Hala eli yüzü düzgün bir stadı bile olmayan, üstelik borç batağında.

Sarı Kırmızılı takım İngiltere liginde oynasaydı, eksi kaç puanda başlardı acaba. 1904 senesinde kurulmuş, mazisi üç İstanbullu’dan eski günümuzde League One’da mücadele eden ve mali butçesinde ki açık yüzünden küme düştüğü sezon 10, bir sonraki sezon 15 puanı silinen Leeds United taraftarlarına sormak gerekir sanırım bu soruyu.
Ve tabi, 2008-2009 sezonunun başında, yine borç yüzünden 30 puanı silinen Luton Town’u unutmadan. ***
İlginç bir istatistik, rekabet yoksunu ligimize dair. Türkcell Süper Lig’de bu sezon Anadolu takımları üç İstanbul takımı ile oynadıkları karşılaşmalarda macı 11 kişi tamamlamayı başarmakta zorlandıkları gerçeği. İstanbul takımlarının bu sezon yaptığı ilk 12 maçta, rakip takımlardan 8 futbolcu kırmızı kartla oyun dışı kalmış olması. Oynanan 12 karşılaşmada sadece Fenerbahçeli futbolcu Volkan Demirel’in kırmızı kart görmesi. Şasırmamak gerek, Zira bizim futbolumuzda sistem çoğunluğun mutlu olması adına. Koskoca bir ülkeyi yalnızca bir şehirden ibaret sayınca, futbol denilen güzelim oyunu iki,. bilemedin üç takıma endekslemek de kaçınılmaz oluyor nasılsa.

Üç kişilik paranoyak bir aşk masalı Türk futbolu. Her sezon ayni teranenin içinde, ayni tek düzeliğin içinde yuvarlanıp gittiğimiz. Ta en başından sürekli ‘Üç Büyük’ yalanı ile yoğrulan, tüm yaşamlarında taraftarı oldukları takımın stadını dünya gözü ile bir kez bile göremeyenlerin diyarında.

Yenenin değil, yenilenin sürekli konuşulduğu bir lig bizim ligimiz. Futbol programlarında sürekli sadece üç takımın tartışıldığı. Sevimsiz ve adaletsiz. Yine çoğunluğun ilgisini çekme adına. O yüzden yense de yenilse de, hep baş köşede üç İstanbullu. Gazetelerin spor sayfalarında, televizyon programlarında. Haliyle neredeyse her doğan çocuk ‘İstanbullu’ güzel ve yalnız ülkemde.
Malum, çocuk ne görürse onunla büyür bu yaşamda..
Bilir misiniz, son yıllarda İngiltere futbolunda dört takım zirve yarışını parsellemiş olsa da, son 25 senede 7 takım kaldırmıştır Şampiyonluk kupasını. Futbol liginin kurulmasından bu yana ise 28 takım şampiyonluk yaşamıştır. İngiltere ikinci liginin (Championship) izlenme oranı bizim ‘Kurşunlu’ Süper ligimize fark attığı da meselenin diğer bir boyutudur…

Turk futbolu, haksız rekabet üzerine kurulu, ‘Üc Büyükler’ edebiyatında eriyip gitmekte. Ama hangi büyük? Sahada oynanan futbolun kalitesi ortada. Har vurup harman savurdukları onca paraya rağmen Avrupa arenalarında aldıkları sonuçlarda.

Filler tepişirken, karıncaların hep ezildiği bozuk düzen Türk futbolu. Adalet, eşitlik ve rekabetten yoksun, kurulduğundan beri yalnızca 4 şampiyon çıkarabilmiş. Üçlü oligarşinin bir heyula misali üzerine çöktüğü.
Hemen her Avrupa macerasında tepetaklak döndüğümüz.
Nacizane düşüncem, takımın küçüğü büyüğü olmadığıdır. Her takım, kendi taraftarı için büyüktür. ‘Hangi takımı tutuyorsun?’ sorusuna verilecek cevap mutlaka üç takımdan biri olmamalıdır. Futbolun beşiğini örnek almak gerekir. Ve diğer kaliteli ligleri. Nihat Kahveci’nin forma giydiği Villareal, 49,045 (2007 sayımı) nüfuslu küçük bir kasabanın takımıdır. Maçlarını 25,000 kapasiteli Madrigal stadında oynar.
Ve yine hatırlatmakta yarar vardır; ‘Üç Büyükler’ edebiyatı, Türk’ün Türk’e masalıdır…

Yoksa siz hala inanıyor musunuz bu masala?
Ziya ADNAN

Hiç yorum yok: