13 Mayıs 2009 Çarşamba

Onlar, EStanbula ESip Geçmeyi Anlattılar...

2008 Mayıs ayında, İnönü Stadı'nda oynadığımız iki müthiş play-off maçının ardından, tekrar Turkcell Süper Lig'e merhaba demiştik. Koca yaz geçmek bilmedi, sezonun başlamasını büyük bir heyecanla bekliyordum. Evimizde Ankaragücü ile oynadığımız hazırlık maçından sonra, ilk hafta İstanbul`da İstanbul Büyükşehir Belediyesporla oynayacaktık. Bir hafta öncesinden İstanbul`a gittim. Liseden arkadaşım olan, kardeşten öte sevdiğim Ömer ÜNAL, her zamanki gibi bana evinin kapılarını açtı. Bir hafta geçmek bilmedi. Evde, sokakta, parkta, nerde olursak olalım, Ömer`le sürekli tezahurat yapıyorduk.

Atatürk Olimpiyat Stadı'na ulaşım zor olduğu için, B.K.Ş. stada topluca ve kolayca gidebilmemiz için bir organizasyon düzenleme kararı aldı. Maç günü Taksim meydanında toplanıp, stada otobüslerle gidecektik. Kararlaştırılan saat yaklaştıkca Taksim Meydanı gelincik tarlasına dönüşmeye başlamıştı, her geçen dakika yeni gelincikler açıyordu. Otobüsler bizi Atatürk Kültür Merkezi`nin önünden alacaktı. Otobüslerin orada beklemesi zor olacağından, Kasımpaşa stadının üst tarafında bulunan, TRT binası önünden hareket etme kararı alındı. Otobüslere ulaşmamız için biraz yürümemiz gerekecekti. Bu değişikliğe en çok sevinenlerden biri de bendim. Çünkü topluca İstiklal Caddesi boyunca yürüme imkanımız olacaktı. Play-offlarda, Boluspor maçından önce, emniyet güçleriyle herhangi bir sorun yaşamamak için İstiklal'de topluca yürüyememiş, stada giderken farklı bir güzargah izlemek zorunda kalmıştık. Oradaki kalabalığın arasından Eskişehirspor marşları söyleyerek geçememek benim içimde kalmıştı. Ama bu defa yürüyebilecektik.

Sayımız yüzden fazlaydı. İstiklal Caddesi`ne yaklaştıkca hepimiz daha yüksek sesle bağırıyorduk. Caddenin başına geldiğimizde, artık bir klasik haline gelmiş olan "Bir Baba Hindi..." tezahüratını yapma kararı aldık. Sesimizi caddenin başından sonuna kadar duyurmalıydık ki, yukarıdan gelen kalabalığın Büyük Eskişehirspor Taraftarı olduğunu o an orda bulunan herkes anlamalıydı. Nitekim öyle de oldu. "Es Es Es Ki Ki Ki Eski Eski Es" diye üç kere hep bir ağızdan haykırdık, üçüncüsü sanki hiç bitmeyecekmiş gibi gür ve uzundu. İşte o andan sonra İstanbul`un en canlı yerlerinden biri olan İstiklal Caddesi'nde sanki hayat durmuştu. Oraya hayat veren yalnızca bizdik. Bir şeylerle meşgul olan insanlar, işlerini güçlerini bırakıp bizi seyretmeye başlamıştı. Kimisi yanındakini dürtüp bizi gösteriyor, kimisi bizimle birlikte marşlarımıza eşlik ediyordu. Herkes bizi alkışlıyor, turistler fotoğraflarımızı, videolarımızı çekiyordu. Cadde boyunca, hangi mekanın önünden geçsek, o dükkanda bulunan insanlar dışarı çıkıyor, bizi izliyordu. Camlardan sarkan insanlar bize el sallıyorlardı. Bizde karşılaştığımız bu durumun haklı gururuyla yürümeye ve marşlarımızı büyük bir çoşkuyla söylemeye devam ediyorduk. Tramvay yolun tam ortasından geçtiği için, bir ara ikiye bölünmek zorunda kaldık. Ama biz bu durumuda hemen fırsata dönüştürmesini bilip, karşılıklı "Siyah", "Kırmızı" , "Şampiyon", "EsEs" çektik. Etrafımızdakilerin de bize katıldığını görmek, İstiklal`i EsEs nidalarıyla inletmek, yaşanabilecek en büyük gurur ve mutluklardan biriydi benim için. Sanki şuan o günü tekrar yaşıyorum ve tüylerim yine diken diken...

Biz aşağı doğru yürüdükce, insanlarda bizim kalabalığımıza katılıyor, bizimle birlikte tezahüratlarımızı söylüyorlardı, bir çığ gibi büyüyorduk. Bizde en güzel bestelerimizi arka arkaya hiç durmadan söylüyorduk. Aramızda, "Denyo Faruk" olarak anılan Faruk Ağabeyimizde vardı. Bir kere daha "Bir Baba Hindi.." yapma kararı aldık. "Çök, çök, çök..." ve Faruk Ağabey ortada...İnsanlar sus pus olmuş pür dikkat bizi izliyorlardı. Faruk Ağabey kendine has stiliyle; "Bir Baba....", biz hep bir ağızdan "Hey Allah"...Çoşkumuz doruk noktasındaydı. Hayatımda çektiğim en keyifli EsEslerden birini yine boğazım parçalanırcasına bağırarak çektim. Benden mutlusu, benden gururlusu yoktu. Sanki İstanbul yeniden fethediliyordu, fatihleri de Eskişehirspor taraftarlarıydı. Orada bulunan hiç kimse,akıp giden zamanla birlikte, cadde boyunca ESip geçen EsEslilerin gitmesini istemiyordu. Çünkü biz, bir yaz gününün öğleden sonrasında, sıcaktan ve hayatın zorluklarından bunalmış insanların yüreklerini serinleten, içlerini ferahlatan en güzel ESintiydik.. O gün İstanbulluların ve İstanbul`un bizi ne kadar özlemiş olduklarına bizzat şahit oldum. Ligin rengi tekrar gelmişti. Yıllar sonra kaldığımız yerden tekrar devam ediyorduk..

O gün stadda 2500-3000 Eskişehirsporlu vardı. Maç 0-0 bitti. İstediğimiz sonucu alamamıştık fakat maçtan önce EStiklal'de yaşadığımız mutluluk bize fazlasıyla yetmişti..


NOT: Bu yazı tarafımdan yazılmış olup Eskişehirspor Kulübü Aylık Resmi Dergisi`nin 9. Sayısında yer almıştır.

5 yorum:

omer26 dedi ki...

O güzel gün yeniden canlandı gözümün önünde sayende kardeşim.

Adsız dedi ki...

Allah`ın izniyle, istanbul ve istanbul halkı bir daha bizim gibi bir güzellikten yıllar boyu mahrum kalmayacak :)

Adsız dedi ki...

Bu güzel yazınızdan dolayı sizi yürekten kutlarım.Dilerim;uzun yıllar lige renk katmaya devam edersiniz.Sevgi ve saygılarımla...

Özgür Ersöz dedi ki...

ati, ömer.. henüz tanışmadığımız anlarda aynı yerdeydik.. şimdi her yerde birlikteyiz zaten. Esesimizi sizleri tanıdığım için bile ayrı seviyorum...

Ellerine sağlık ati, vaktin olduğunda derginin aynı sayısında 80. sayfadan benim Eskişehirsporlu oluş hikayemi de okuyabilirsin =)

Adsız dedi ki...

Teşekkür ederim Emin Bey..

Özgürcüm senin yazını çoktan okudum merak etme :)